HAYMANA CULUK ÖRENYERİ TARİHÇESİ
Türkler Anadolu'ya yerleşmeye başladıklarında; Kayı boyunun önderi Ertuğrul Gazi 340 kişiyle ilk olarak Ankara Haymana ile Konya kulu arasında bulunan Karacadağ'a yerleşmiştir. Yıl 1230.
Ertuğrulgazi kılıç kuşanma tablosu
Karacadağ (1738m) çevresinin tuz gölü ve kurak olması, Onların Bilecik Söğüt'e gitmelerini hızlandırmıştır. Mogan gölünün bazı tarihlerde kuruması, isyanlar ve savaşlar bu göçe etken olmuş olabilir. Culuk köyü o zamanlar Konya Ankara yolu üzerindeydi. Buna ispat olarak Culuk Kavurmacıtepe güneydoğusu yakınlarında bulunan "Eskihan" isimli yerleşim yerini verebiliriz. Ertuğrul Beyin bölgeyi terk etmesi ile geleneksel atçeken grupların yaşadığı bu sahaya başka konar-göçer grupların geldiğini biliyoruz.
Ankara savaşı 1402 yılına kadar bu bölgede savaş, ve diğer etkenlerden bu bölgede nüfus yükselmedi.
Osmanlı Ordusu ile Timur İmparatorluğu arasında gerçekleşen 1402 Ankara savaşı yaygın bilinen Çubuk ovasında değil, Çuluğ köyü yakınlarında olduğu tezi ilk olarak 2005 yılında Halil ÇETİN tarafından iddia edilmiştir. İlker Yiğit ve Mustafa Kalkan araştırmaları bu tezi güçlendirmiştir. Nizamüddin Şami "zafername " eserinde Farsçadan Türkçeye çeviri yapılırken; hata yapıldığı Çuluğ olan yazı çubuk olarak çevrildiğinden savaşın Çubukta yapıldığı düşünülmekteydi. Hatta not düşülerek Herhalde çubuk olacak diye de netleştirilmediği anlaşılmıştır. Yıl 1949.
Nizamüddin Şami "zafername " eserinin Türkçe metni.1949
Emir Timur Ankara da Yıldırım Beyazıd'ın gelmesini beklerken; muhtemelen Köprüköy üzerinden Kızılırmağı geçip gelen Yıldırım Beyazıd sivrilerde otağını kurar diye metinde geçen yer; Sivritepe yada Kavurmacıtepe ( 1194m) den başkası değildi.
Emir Timur ordusunun temmuz ayında mogan ve eymir göllerinde sulak yerde beklemesi, Beynam ormanlarında fillerine uygun yer bulması, Şu an bölge isimlerinde geçen Emir dağı, Emirler, Kuruçöl vb isimlerin savaşla örtüşmesi güçlü kanıtlar olarak görülmektedir. Ancak bu tezin arkelojik bulgularla desteklenmesi gerekmektedir. Kavuğunmezar burada kilit nokta.
Bir Yanılgıdan Dönüş Ankara Savaşı (1402) Çubuktan Çuluk'a kitabı Baskı 2024 sayfa 83
Savaş sonrası Culuk köyü dahil birçok köy terkedilmiştir. Yavaş yavaş tekrar göç almıştır. 1463 yılında ilk Osmanlı defterlerinde tahrir olarak Runkuş ve seyrek köyü kaydedilirken Culuk köyünün adı geçmemektedir. Daha öncede ifade edildiği gibi; Culuk Sahrası Anadolunun en az yağış alan, kurak bir bozkır sahasıdır. alçak kesimlerde biriken sularında tuzlu olması, konar-göçerlerin burayı yaylak yada kışlak olarak iskan edilmesine olanak sunmuştur. Savaşlar, susuzluk, eşkıyalık, ve diğer sebeplerden buralar tekrar terkedilip uygun şartlar sağlandığında yeniden iskan imkanına kavuşmaktaydı. Culuk Sahası 1571-1748 yılları arası Osmanlıda tımar sistemi olarak değerlendirildi. 1748 yılında ilk olarak mezra sonra köy olarak değerlendirildi.
1748 yılında Holoz köyünden gelip ören yerine yerleşmeleri sonrası Culuk ören yerine Culuk köyü olarak anılmaya başladı. 1893 salnamesinde Haymana bölgesinde 83 yerleşim yeri mevcuttur. 18. yüzyıldan itibaren Ekrad(Kürt) halkı ile Osmanlının elinden çıkan topraklardan gelenlerin Culukta iskan edilmesi başlamıştır. Bu dönemde Haymana çevresine Kırım, Karaçay, Balkan muhacirler gelmeye başlamıştır.
3. selim Padişahlığı zamanında (18Yüzyıl sonları) Patrona Halil Yeniçeri ayaklanması öncesinde Alemdar Mustafa Paşa ailesinin İstanbuldan sürgün edilmemesi ve hayati tehlikesi yüzünden, zamanın Ankara valisine haber göndererek, onlara sahip çıkılmasını ve iskan yer gösterilmesini istemiştir. Böylece Rıdvan Oğulları ve Aşir oğulları aileleri Holozlu ( Gölbaşı oğultürk ve bala arasında) mevkisine yerleştirilmiştir. Holozluya yerleşen bu kişiler o zaman Culuk Ören adı verilen eski rum veya Ermeni harabe köyü üzerinden , sifalı suyundan faydalanmak için Yabanhamamına (Haymana) gidip gelmektedirler. Bir süre sonra Holozlu'da, Beynam köylülerinin ağaları Kuyrukçuoğulları ile araları açılır. Holozluyu terkedip Culuk Örene yerleşmek isterler. Bir kısmıda Kırşehir kaman ilçesinin Başköy'üne yerleşmeyi seçer.
Bu yıllar içerisinde Köye bir yazarda gelip köyü betimler Bu yazarın adı William Harrison Ainsworth. 1842 yılında yazdığı "Travels and Researches in asia minor, " gezi kitabının 147. sayfasında şu şekilde anlatılır. " Buradan, tepesinde Kürtler tarafından öldürülen reayalara ait olduğu belirtilen bazı mezarların bulunduğu bir başka tepe dizisini geçtik. Uzun yolculuğumuzu sonlandırmadan önce hava kararmıştı ve Chuluk'a vardık. Burada Bay Rassam'ı vebanın köyde yarattığı yıkımdan dolayı oldukça tedirgin bir halde bulduk.
Chuluk, Angora'dan Koniyeh'e giden büyük yol üzerinde bulunan bir posta köyüdür ve yirmi evden biraz fazla olmasına rağmen, o gece iki kişi öldü ve tam yola çıkmaya hazırlanırken şafak vakti mezarlarına taşındılar."
Köyde Hicri 1225- Miladi 1810 yılına ait kitabesi olan Culuk camii bulunmaktadır. 1906 yılında eski ibadethane üzerine tekrar camii yapılmıştır.
Kitabede yazan rakam 1810 yılı (Bazı tarihçiler 1787 okuyor) olarak görülsede. Caminin kıblesinin kuzey - güney yönüne olması. Caminin mihrabında mermer üzerinde "Fevelle vecheke Ģatrel mescid‟il haram‟ yani Bakara suresi 150. ayet, anlamı" Namazda yüzünü mescidi harama çevir" yazıyor olması, Caminin tam kıbleye bakmadığını ispatlıyor. Ayrıca konar-geçer Türklerin bu şekilde kesme taş ustalığı yapamadığını bildiğimizden bu yapının ilk olarak Ermeni ibadethanesi olarak yapıldığını düşündürdü. Yarım daireli tepe pencerelerinin küçüklüğü bunu kanıtlar gibi. Culuk köyü deprem fay hattında olmadığına göre ; burası Ankara valisi emri ile 1907 yılında restore görmüş.
Camiinin kuzey batı köşesinde tek şerefeli minaresi; Kesme taştan yapılmış pabucu, silindirik petek tuğla yüzeyinde şerefe altı ve külah altındaki cinileri gerçekten güzel bir işçilik olarak karşımıza çıkar. en son kurşun külah ve metal alem ile sonlanır.
Caminin en ilginç taşı güney doğu yönünde temele yakın yerdeki devşirme mermer taştır.
Bu Devşirme taş aslında lahit mezar kapağıdır. Helenistik döneme ait bu kapaklar genelde mezarın içindeki ölümlü hakkında bilgiler vermekteydi. Buradaki motiflerin sökülüp buraya üzülerek söyleyeceğim çimento ile tutturulması gerçek anlamını yitirmesine yol açmıştır.


Caminin haziresinde (yani dış bahçesindeki mezar alanında) Yüzbaşıoğluna ait bir mezar bulunur. Büyük ihtimal Camii restoresinde katkılarından dolayı ileri gelenler tarafından buraya defnedilmesi uygun bulundu.
Ama asıl Caminin haziresinde çok daha büyük ve mukaddes bir sır gizliydi.
Tarih 29 ağustos 1921'e geldiğinde Sakarya Meydan Muharebesinin en buhranlı dakikaları; Mustafa Kemalin dediği gibi Düşman Harem-i İsmete çekilmiş burada 22 gün ile Dünyanın en uzun savaşının yaşandığı bölge olarak tarihe geçiyordu. Gökgöz sırtları ana baba günü, Taşlı çataltepe de can pazarı yaşanıyordu.
Eski Muharipler Dergisinde yayınlanan yazıda , Ankara talimgahı 2. devre mezunlarından Piyade Muvazzaf ASTEĞMEN Şakir (Dersaadet) ile ilgili hatırat şu şekildedir.
" Ben 23. Piyade alaya yakın takım komutanıyım. Benimde irtibatta olduğum takım komutanı da Asteğmen Şakir (Dersaadet).
Değerli, sevgili ve eşsiz Ata'mızın tılsımlı emri, Türk ordusunun her ferdine enerji kaynağı olmuş. "HATTI MÜDAFA YOK, SATHI MÜDAFA VAR.. "
Türk eri aziz yurdunun her karış toprağındaki en küçük tümseğinin bile bedelini, düşman ordusuna en ağır kayıplarla ödettirmektedir.
Gök gürültülerini andıran, baş gövde , kol bacak savuran mermilerin korkunç infilakları arasında sağımda beliren, bir arslan kükremesine benzeyen genç bir enerjinin gür sesine başımı çevirdim. "Asteğmen Şakirin Emri. bölük benim komutamda"
Bölük komutanının yaralandığını, ve götürüldüğünü görünce derhal komutayı eline almıştı. düşmanın saldırıları, Türk subay ve erlerinin savunma maneviyatını bir milim bile indiremiyordu.
Düşmanın taarruzlarına Asteğmen Şakir bizzat makineli tüfekle ve emirleri ile yan ateş hattını kahramanca savunuyordu. Düşman ağır kayıplar veriyordu. Tarif edilemez bir ateş fırtınası... ve hiç bir maddi ve manevi kuvvetin karşı koyamacağı Türk Maneviyatı karşısındaki, mukadder aczin elinde, haykırmak, kudurmak isteyen düşman, ağır kayıplarla çaresiz geri çekilmek zorunda kalıyor ve savaş meydanını bu akşamda muzaffer Türk silahlarının ellerine bırakıyordu.
Fakat ne yazık ki geri çekilen düşman topçu mermisiyle karnından yaralanan Asteğmen Şakir'i , kendi mermi yaramın sarılması için götürüldüğüm kıtaa tabibinin yanında görecektim.
Aynı alaydan yaralı subay bir arkadaşımla birlikte, bir manga arabasıyla ulaştırıldığımız CULLUK 'daki bir seyyar hastanede ( Burası Culluk camii ) o akşam tesadük ki Şakirle tekrar buluşturdu.
Başında siyah kıvırcık kalpağı ile sedyede yattığını gördüm. bu yiğide ne sorulabilirdik ki. Battaniyeyi kaldırıp yarasına bakmak istedim.
"Sakın Açma Üzülürsün "dedi.
Biraz sonra satılmış subay ile ikisini ayrı bir odaya tabipler götürdüler.
Bizde diğer yaralı arkadaşlarla o geceyi yarı uykulu yarı yorgun bir şekilde geçirdik.
Sabahın alacakaranlığında Ankara hastanelerinden birine sevk edilmek üzere en yakın istasyona (Malı köy) sevk edilmek üzere kağnı arabasına binmek üzereyken, bu kahraman arkadaşımızı görmek istedik. Rastladığımız Tabip,
"Onu mu göreceksiniz. Az önce Allah'a kavuştu. Siz sağ olun... " diyebildi.
İki arkadaş bu asil, bu kahraman, bu aziz şehidin hazin terkidiyar eden halini huşu ve saygı vakfesiyle ve gözyaşları içinde selamladık. Yatağında tatlı tatlı uyuyormuş hissini veren bir manzara karşısındaydık. Evet başında siyah kıvırcık kalpağı, sağ tarafına yatmış sağ yanağını sağ elinin avucunun üstüne yaslamış dalgın bir halde uyuyor gibiydi.
Geniş omuzlu, atletik vücutlu, tatlı dilli, güler yüzlü ,Asteğmen Şakir dünkü gibi arslan sesiyle gözlerimin önünde hayaliyle yaşıyor. Hür havasını ciğerlerine doldurduğu aziz toprağın 1921 yılının 30 ağustos sabahı, hayatının en güzel ve en tatlı çağında, ONSEKİZ yaşındaydı. Ebedi uykusuna dalarken, görevini tam yapmış olanların duyduğu sonsuz haz ve sevinç içindeydi. Sarı benizli ölüm, bile onun şen ve güler yüzünde değişiklik yapamamıştı.
Eminim ki; iri siyah kirpikleri ile örtülü şahin bakışları ile; Şehid Şakir; vefatının seneyi devriyesinde 30 ağustos 1922 de Muzaffer Türk zaferini seyrediyordu.
Culuk Köy ahalisinden Zafer Özyiğit ile yapılan sözlü tarih sohbetinde Köy camisinin hastane olarak kullanıldığı konusu anlatılırken;
Peki şimdi bu yazıyı okuyan herkese sormak isterim. Daha 18 yaşında Şehit ASTEĞMEN ŞAKİR'in mezarı nerededir? Yine vatan aşkıyla burada adını dahi bilemediğimiz birçok şehitlerimizin şehitliği nerededir.
Culuk Camisi haziresinde Şehitlerimizi bulma olasılığımız çok yüksek. Onlara hakkettikleri saygıyı ve onuru göstermemiz gereklilikten çok, boyun borcudur.
Bu bloğu yazarken desteklerini esirgemeyen;
SAKARYAMM (Sakarya Meydan Muharebesi Alanı Şehitlikleri Siperleri Araştırma Koruma ve Eğitim Derneği ) Başkanı Emekli Muvazzaf Serdar YETİM'e;
Neşesi, Enerjisiyle değerli vefakar Özgür KÖSTEKLİ'ye;
Kahverengi tabela kurucusu değerli kardeşim ;Süper insana;
Ve sıfır egolu, Patagonya fatihi Yücel DEMİR'e
Teşekkür ederim. Esen Kalın.
Kullanılan Kaynaklar:
Bir Yanılgıdan Dönüş ANKARA SAVAŞI (1402) Çubuktan Culuk'a 2024 baskı Editör: Prof. Dr. Osman GÜMÜŞÇÜ
Nizamüddin Şami eseri "zafername"
Eski Muharipler Dergisi
2018 "Geçmişi ile Buluşan Haymana" Enver YURTDAŞ
William Harrison Ainsworth. 1842 yılı "Travels and Researches in asia minor, " gezi kitabı
https://books.google.com.tr/books?id=-IVxAAAAMAAJ&hl=tr&source=gbs_navlinks_s
2008 "Culuk köyünde Yaşamak" Sibel HÜRYILMAZ Bitirme Tezi
2008 "Gitmek Kalmak" Deniz ÖZÜBEK Bitirme tezi
2008 "Uzaklar yakın olunca A. Ceyda TÜZÜNKAM Bitirme Tezi
2019 "Haymana çevresindeki Türk İslam Yapıları" Mustafa Burak ERMİŞ Yüksek Lisans Tezi
Yorumlar
Yorum Gönder